Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Resim ve Heykel Müzesi” başlıklı yazısı

4 Şubat 1938, Cumhuriyet Gazetesi. Yaşadığım Gibi, Sayfa 438-441.

Resim ve Heykel Müzesi

Şehirlerimizi anıtlarla süslemek hususunda attığımız ilk adım istisna edilecek olursa, bizde şu son zamanlardaki sanat hadiselerinin en mühimi, şüphesiz, yeni Türk Resim ve Heykel Müzesi’nin açılması olmuştur. Cumhuriyet hükumeti bu müzeyi kurmakla her şeyden evvel, adeta hak ettiği ebediyetten mahrum edilmiş, şurada burada perişan sürünen ve günün birinde kaybolmağa mahkum olan sanat eserlerimize bir sığınak bulmuş oldu.

Şimdiye kadar bir müzemiz olmadığı için resim tarihimiz telafi edilemeyecek zararlara uğramıştır. Yeni Türk resminin başlaması bir asırlık hadisedir. Bu kadar yakın ve kısa bir zaman içinde yazık ki birçok eserler ve hatta isimler bile kaybolmuştur. Hamdi Bey ve Şeker Ahmed Paşa neslinden evvelki nesil, yani asıl bu işe başlayanlar hakkında hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Bugün yeni müzemizin salonlarında gördüğümüz ve ruh safiyetini, yapılışlarındaki titizlik ve sabrı o kadar sevdiğimiz birçok tabloların sahibleri meçhul olduğu gibi, mesela yukarıda zikrettiğim Ahmed Paşa gibi cidden velud bir sanatkarımızın da elimizde maalesef pek az eseri mevcuddur.

Eserlerini bizden ziyade tesadüfün muhafaza ettiği diğer ressamlarımız hakkındaki bilgi ve sevgimiz ise hakikaten acınacak bir haldedir. Halbuki bir tablo da, herhangi bir mimari eseri, yahud bir şiir kitabı gibi bir cemiyetin dolayısıyla kendi kendini ikrar ettiği, kurduğu yüksek kıymetten yaşamak kudretlerini aldığı kaynaklardandır. Vakıa genç resmimiz henüz gelecek zaman içindeki benliğimizin şekil almasına yardım edecek mahiyette değildir, fakat ruhumuzun bir merhalesi olduğu da muhakkaktır.

İşte yeni müze sayesinde biz bu merhale ile her an karşılaşmak imkanını elde etmiş bulunuyoruz. Aynca bu müze ile resim sanatı, memleketimizde şimdiye kadar olduğu gibi amatörlere mahsus bir iş, zevki sadece ehillerine mahsus yüksek cinsten bir imtiyaz olmaktan çıkıyor, geniş halk tabakasıyla temas imkanını buluyor. Resmin memlekette kökleşmesi diyebileceğimiz bu temastan pek haklı olarak bir çok şeyler bekleyebiliriz. Bunların başında yeni yetişen nesilde göz terbiyesinin ve zevkinin inkişafı gelir.

Biz ve bizden evvelki nesil, sergilerin son senelere mahsus olan nadir fırsatları bir tarafa bırakılırsa, ekseriyet itibariyle resim zevkini kartpostallardan veyahut mektep kitaplarına geçmiş tarihi tabloların kötü kopyalarından aldık. Rengi ilga eden, şekilleri hemen daima yayvan bir mürekkep lekesi haline koyan ve inşanın bütün plastiğini kaldırıp yerinde sadece mevzu dediğimiz iskeleti bırakan bu hazin gölgeler vasıtasıyla bu sanatın asıl mahiyeti hakkında fikir sahibi olmağa çalıştık. Bugün yetişen nesil ise bir müzede hakiki resimle karşılaşacaktır.

Bununla beraber şurasını da söyleyelim ki bugünkü resim ve heykel müzemiz, memleketimizde bu sanatların zevk ve terbiyesini kurmak için hiç de kafi değildir. Hiçbir sanat, kendi kendisine yetmez, bilhassa bizim gibi bu sanatların ananesine asırlarca süren bir fasıladan sonra tekrar katılan cemiyetler için ecnebi sanatlarla çok yakından ve çok devamlı bir şekilde, yani kendi memleketimizde temas etmek lüzumu vardır.

Binaenaleyh müzemizi ecnebi sanatlara ait galerilerle de tanıtmak mecburiyetindeyiz. İtiraf edelim, bu epeyce güçtür. Bununla beraber şimdiye kadar kaybedilmiş fırsatlara acımakla vakit geçirmeden ve muntazam bir programla işe başlanılacak olursa pek az zamanda kopya ve orijinallerden mürekkeb küçük, fakat her halde hiç yoktan çok iyi ve fedakarlığımız nisbetinde kıymetdar bir koleksiyona sahib olabiliriz.

Yapılacak şey, herkesin aklına gelecek kadar basittir: Evvela, Avrupa’nın büyük sanat şehirlerinde hemen daima açılan sergilere, büyük koleksiyon satışlarına iştirak etmek suretiyle hükumet tarafından bugünün ve yakın mazinin bir çok kıymetli eserlerini satın almak mümkündür. Fakat buna derhal başlamamız lazım gelir. Çünkü bugün yaşayan ecnebi ressamların eserleri daima ufak tefek fedakarlıklarla tedarik edilebilir, fakat daha geriye doğru gittikçe bu imkan azalır ve daha gerileri için hiç olmazsa bizim mali kuvvetlerimize göre imkansızlık halini alır. Zaten zaman geçtikçe bu cinsten sanat eserleri yavaş yavaş müzelere ve resmi müesseselere, yahut da çok zengin aile koleksiyonlarına mal oldukları için piyasaya bir daha avdet etmezler. Mesela bundan 60 sene evvel pekala bir Monet’yi, bir Corot’yu, hatta bir Delacroix’yı az çok kolaylıkla tedarik edebilirdik. Keza bundan 30 sene evvel de bir Cezanne’ı en müsait şartlarla bulmamız mümkündü. O zaman böyle bir şeye teşebbüs etmediğimiz için bugün müzelerimiz için bu ressamlardan veya muasırlarından eser bulabilmekliğimiz ancak fevkalade bir tesadüf meselesidir. Aynı suretle bugün Paris resim piyasasında tedarik edebileceğimiz bir Gauguin’i, bir Van Gogh’u bundan mesela 30 sene sonra o piyasada bulmak imkanı azalacaktır. Mesela Derain gibi, Utrillo gibi bugün yaşayan sanatkarların eserleri için de ayni mülahazalar variddir. Bunu bilen komşu Balkan memleketleri ellerinden geldiği kadar bu satışlara iştirak ediyorlar. Belgrad, Atina ve Bükreş müzelerinde bugünün bir çok sanatkarlarını bulmak mümkün olduğunu, bu müzeleri ziyaret eden ressam arkadaşlar söylüyor

Komşularımızın yaptıklarını biz niçin yapmayalım? Zaten bu tarzda bir galeri tesisine ergeç mecbur olduğumuza göre buna bir an evvel başlamak, daha zengin olmasını temin etmektir.

Bizim halkımızda resim zevki yoktur ki kendisi ecnebi ressamlarının eserlerini tedarik etsin ve bu suretle memleketimize bu ressamlar girsin. O halde birçok şeyler gibi bunu da hükümetten beklemek lazım gelecektir. Bir kere bu suretle resim alışı başladıktan sonra büyük ve fevkalade tesadüflerle de küçük koleksiyonumuzu zenginleştirmek daima kabildir.

Satışlara ve sergilere iştirak ederek temin edemeyeceğimizi kopya ettirmeliyiz. Bu suretle sadece orijinaline malik olamayacağımız bir sanat eserinin bir nüshasını elde etmiş olmakla kalmayı , ayni zamanda bir ressamımızın yetişmesine de yardım etmiş oluruz. Her eser bir derstir. Binaenaleyh sanatkarlarımıza şaheser kopya ettirmek için ihtiyar edilecek fedakarlıkla, hem onları daha iyi yetiştirmiş olmak ve hem de kendi müzemizi tamamlamak gibi iki türlü istifademiz olacaktır. Zaten bizde sanatkarların en büyük mahrumiyeti sık sık ecnebi sanatlarıyla temas edememeleridir. Doğduğu memleketten dışarıya çıkması bu kadar güç olan bir sanatkar nesli pek az görülmüştür.

Ayni tarzda mulaj vasıtasıyla kopya, Garp heykeli için de kabildir. Amerikalılar bütün Rodin müzesini aynıyla alçı kalıplarla
memleketlerine nakletmişlerdir.

Bu tarzda bir çalışma 20-30 sene içinde meyvasını verir ve Türkiye’ de Türkiye sanatları hakkında bir fikir verebilecek bir
resim ve heykel müzesinin temelleri atılmış olur.

Şurasını da unutmamalıdır ki resim zevkini memlekete yaymak için tek bir müze kifayet etmez. Şimdiden Ankara’ da ve Anadolu’nun büyük merkezlerinde ressamlarımızın eserlerinden küçük müzecikIer yapmak suretiyle halkımızın ve bilhassa yeni yetişmekte olanların bu sanatla en geniş surette münasebetini temin etmemiz lazımdır.

Bir zamanlar rengin neşesini en mükemmel surette tatmış bir millet olduğumuz halde bugün maalesef bunu unutmuş görünüyoruz. Yakın mazinin ihmal ve ıztırablarından gelen bu kaybı iyi tasarlanmış bir iki hamle ile telafi etmek daima mümkündür.

4 Şubat 1938, Cumhuriyet Gazetesi. Yaşadığım Gibi, Sayfa 438-441.

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön