Necmi Onur’un Refii Cevat’ın vefatının ardından yayınlanan yazısı: “Sayılı fırtınalardan biri dindi”

Taha Toros Arşivi, Dosya No: 20-Refi Cevad Ulunay

Sayılı fırtınalardan biri dindi ve Ulunay mağlup oldu

ULUNAY öldü.

Bu iki kelimelik cümlenin içinde, Türk basınının büyük ve yerine konulması imkânsız bir değer kaybı vardır. Ger­çeği söylemek gerekirse “Bizim yokuş”, ULUNAY’ın ölümü ile değerinden, şeklînden, özelliklerinden ve renginden çok şey kaybetmiştir.

Refi Cevat ULUNAY, 78 yaşında bir delikanlı idi. Gir­diği muhite canlılık verirdi. Neşe saçardı. 78 yaşın içinde saklanan derin bilgi ve tarih hazînesinin verdiği güç ile ölü­mü bir kaç kere tuşa getirmişti.Hastalığından her ayağa kalkışında karşılaştığımız za­man, elini omuzuma koyar: “Bu sefer de kefeni yırttık Necmi” derdi, ölümle, adeta alay ederdi. Birisinin ölümünü duyun­ca, üzülür, gözleri buğulanır ama yine de alaycılığını elden bırakmıyarak: “Cartayı çekmiş ha!..” diye lâtife ederdi. Sonunda ölüm’e tuş oldu. Ecel, güreşi ka­zandı.

BİRLİKTE 10 YIL

10 yıl aynı gazetede çalış­tık bu değerli kalem ustası ile. Arkadaşların hepsi ile arası iyi idi. Herkesi severdi ama, nedense bana karşı bel­li bir aşinalığı vardı. Kitap­larından birini adıma imza­layacağı zaman hep şöyle yazardı: «Sevgili kafadarım Necmi Onur’a..»

O’nun kafası 78 yaşında idi, benimkisi 40 civarında. Bu 48 yıllık farka rağmen O, birleştiğimiz noktaları kendiliğinden bulmuştu. Her karşılaştığımız zaman elini öperdim. İçtenlikle, ri­yasız, yürekten. Arkadaşları­mın çoğu beni kınardı. “Dalkavuk” derlerdi- Umuyorum ki bu satırlar, ULUNAY ile yakın­lığımızı yanlış anlamış olan­lar için bir “utanç belgesi” olacaktır.

Canı sıkıldıkça telefonu açar, beni odasına çağırırdı. Koşardım. Ya o gün yazdığı fıkrayı keyifli keyifli okur, yahutta hemen masasının yanındaki elektrik ocağında pişirdiği çay’dan ikram eder­di. O zaman için pek önemli olmayan bu oiayların böylesine değer kazanması için meğer ULUNAY’ın ölümü gerekli imiş.. Ne yazık..

CANLI ANSİKLOPEDİ,CANLI TARİH…

ULUNAY, başlı başına bir ansiklopedi idi. Yaşadı­ğı devrin canlı bir tarihi idi. Çok yaşamış olmanın değil, çok görmüş ve çok çekmiş olmanın bitmez ve sonsuz bir hâzinesine sahip­ti.

Bir keresinde, Padişahlık devrinin en gizli noktaları üzerinde konuşur, bir diğer sefer, musikî meselelerini en ince noktalarına kadar eleyip önünüze serer, bir başka kere de, otomobil yı­kanmasından söz açılmış ise, Paristeki sürgün yıllarında otomobil yıkayarak nasıl pa­ra kazandığını anlatırdı. ULUNAY. kelimenin en gerçek anlamı ile. derinli­ği ölçülmesi zor bir kuyu gibi idi. O’nu bulmak için o derinlikte bir kuyuya ine­cek güçlü kişilerin sayısı, öyle sanırım ki parmakla sayılacak kadar azdır.

Bugün, “ULUNAY’ı kay­bettik” diye başlık atanlar, öyle sanıyoruz ki, her türlü kişilik duygularının önemi­ni kaybettiği bu ölüm kar­şısında, O’nu gerçek anlamı ile bulmuş olduklarının far­kına varmış olmalıdırlar.. O’na, “Yobaz” derlerdi, “softa” derlerdi, “gerici” derlerdi, “Atatürk düşmanı” derlerdi. Ama bunları hep ardından konuşur, geniş bir okuyucu kitlesine sahip ol­duğu için yazılarından vazgeçemezlerdi. ULUNAY ne softa idi, ne yobaz, ne gerici, ne de Ata­türk düşmanı..

ULUNAY bugün benzeri tükenen, eşi bulunmaz bir Osmanlı efendisi idi, kor­kunç bir külhanbeyi idi, “Sayılı Fırtınalar” daki amansız bir kabadayı idi, em­salsiz bir ev erkeği idi.. Eskiye özlemi yoktu. Es­kinin efendiliğini, terbiyesini, insan ahlakını hak ve adalet duygusunu arardı, öz­lerdi. Hele kendisine duyduğu­muz kadar saygı beslediği­miz muhterem eşine bir: “Kadınım..” deyişi vardı ki, bu söyleme­yi hiç bir şair en güçlü aşk şiirinde anlatma imkânına erişememiştir. ULUNAY. bu “Kadınım” kelimesinde, “mülkiyet hak­kının” da bütün kutsallığını belgelerdi adeta.

ATATÜRK MESELESİ

ULUNAY, Atatürk’e sever­di. O’nunla görüşmelerini anlatırken gözleri buğula­nır: “Öyle adamlar milletlerin tarihinde gelişi ender şahıslardandır” derdi. Millî Mücadele yılla­rında Anadoluya geçmeyişinin sebebini bir kaç kere kendisinden sormuştum. Şöyle demişti: “Vagonum Haydarpaşa’da hazırdı. Anadoluya gidecek­tim. Kararlı idim. O sırada padişah çağırttı beni.. Huzu­ra çıktım. Gözlerimin içine baka baka tek kelime konuş­tu. “Sen de mi?” dedi. Kala­kaldım. Bu tek kelimenin üzerimdeki ağırlığını hayatım boyunca hiç kimseye anlata­madım..”

ULUNAY öldü. “Sayılı Fırtınalar”dan bi­ri daha dindi.Ne yazık ki bir insan ola­rak ben. O’nun sevgisini ka­zanmış olmanın sevinç ve şeref duygusunu, O’nun öl­düğü günlerde daha çok his­sediyorum.Sevgili Hocam, Aziz üsta­dım. Allah’ın bütün rahmeti senin üzerinde olsun. Dileğim budur.

Taha Toros Arşivi; 6 Kasım 1968, Son Haber Gazetesi

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön