Sayılı fırtınalardan biri dindi ve Ulunay mağlup oldu
ULUNAY öldü.
Bu iki kelimelik cümlenin içinde, Türk basınının büyük ve yerine konulması imkânsız bir değer kaybı vardır. Gerçeği söylemek gerekirse “Bizim yokuş”, ULUNAY’ın ölümü ile değerinden, şeklînden, özelliklerinden ve renginden çok şey kaybetmiştir.
Refi Cevat ULUNAY, 78 yaşında bir delikanlı idi. Girdiği muhite canlılık verirdi. Neşe saçardı. 78 yaşın içinde saklanan derin bilgi ve tarih hazînesinin verdiği güç ile ölümü bir kaç kere tuşa getirmişti.Hastalığından her ayağa kalkışında karşılaştığımız zaman, elini omuzuma koyar: “Bu sefer de kefeni yırttık Necmi” derdi, ölümle, adeta alay ederdi. Birisinin ölümünü duyunca, üzülür, gözleri buğulanır ama yine de alaycılığını elden bırakmıyarak: “Cartayı çekmiş ha!..” diye lâtife ederdi. Sonunda ölüm’e tuş oldu. Ecel, güreşi kazandı.
BİRLİKTE 10 YIL
10 yıl aynı gazetede çalıştık bu değerli kalem ustası ile. Arkadaşların hepsi ile arası iyi idi. Herkesi severdi ama, nedense bana karşı belli bir aşinalığı vardı. Kitaplarından birini adıma imzalayacağı zaman hep şöyle yazardı: «Sevgili kafadarım Necmi Onur’a..»
O’nun kafası 78 yaşında idi, benimkisi 40 civarında. Bu 48 yıllık farka rağmen O, birleştiğimiz noktaları kendiliğinden bulmuştu. Her karşılaştığımız zaman elini öperdim. İçtenlikle, riyasız, yürekten. Arkadaşlarımın çoğu beni kınardı. “Dalkavuk” derlerdi- Umuyorum ki bu satırlar, ULUNAY ile yakınlığımızı yanlış anlamış olanlar için bir “utanç belgesi” olacaktır.
Canı sıkıldıkça telefonu açar, beni odasına çağırırdı. Koşardım. Ya o gün yazdığı fıkrayı keyifli keyifli okur, yahutta hemen masasının yanındaki elektrik ocağında pişirdiği çay’dan ikram ederdi. O zaman için pek önemli olmayan bu oiayların böylesine değer kazanması için meğer ULUNAY’ın ölümü gerekli imiş.. Ne yazık..
CANLI ANSİKLOPEDİ,CANLI TARİH…
ULUNAY, başlı başına bir ansiklopedi idi. Yaşadığı devrin canlı bir tarihi idi. Çok yaşamış olmanın değil, çok görmüş ve çok çekmiş olmanın bitmez ve sonsuz bir hâzinesine sahipti.
Bir keresinde, Padişahlık devrinin en gizli noktaları üzerinde konuşur, bir diğer sefer, musikî meselelerini en ince noktalarına kadar eleyip önünüze serer, bir başka kere de, otomobil yıkanmasından söz açılmış ise, Paristeki sürgün yıllarında otomobil yıkayarak nasıl para kazandığını anlatırdı. ULUNAY. kelimenin en gerçek anlamı ile. derinliği ölçülmesi zor bir kuyu gibi idi. O’nu bulmak için o derinlikte bir kuyuya inecek güçlü kişilerin sayısı, öyle sanırım ki parmakla sayılacak kadar azdır.
Bugün, “ULUNAY’ı kaybettik” diye başlık atanlar, öyle sanıyoruz ki, her türlü kişilik duygularının önemini kaybettiği bu ölüm karşısında, O’nu gerçek anlamı ile bulmuş olduklarının farkına varmış olmalıdırlar.. O’na, “Yobaz” derlerdi, “softa” derlerdi, “gerici” derlerdi, “Atatürk düşmanı” derlerdi. Ama bunları hep ardından konuşur, geniş bir okuyucu kitlesine sahip olduğu için yazılarından vazgeçemezlerdi. ULUNAY ne softa idi, ne yobaz, ne gerici, ne de Atatürk düşmanı..
ULUNAY bugün benzeri tükenen, eşi bulunmaz bir Osmanlı efendisi idi, korkunç bir külhanbeyi idi, “Sayılı Fırtınalar” daki amansız bir kabadayı idi, emsalsiz bir ev erkeği idi.. Eskiye özlemi yoktu. Eskinin efendiliğini, terbiyesini, insan ahlakını hak ve adalet duygusunu arardı, özlerdi. Hele kendisine duyduğumuz kadar saygı beslediğimiz muhterem eşine bir: “Kadınım..” deyişi vardı ki, bu söylemeyi hiç bir şair en güçlü aşk şiirinde anlatma imkânına erişememiştir. ULUNAY. bu “Kadınım” kelimesinde, “mülkiyet hakkının” da bütün kutsallığını belgelerdi adeta.
ATATÜRK MESELESİ
ULUNAY, Atatürk’e severdi. O’nunla görüşmelerini anlatırken gözleri buğulanır: “Öyle adamlar milletlerin tarihinde gelişi ender şahıslardandır” derdi. Millî Mücadele yıllarında Anadoluya geçmeyişinin sebebini bir kaç kere kendisinden sormuştum. Şöyle demişti: “Vagonum Haydarpaşa’da hazırdı. Anadoluya gidecektim. Kararlı idim. O sırada padişah çağırttı beni.. Huzura çıktım. Gözlerimin içine baka baka tek kelime konuştu. “Sen de mi?” dedi. Kalakaldım. Bu tek kelimenin üzerimdeki ağırlığını hayatım boyunca hiç kimseye anlatamadım..”
ULUNAY öldü. “Sayılı Fırtınalar”dan biri daha dindi.Ne yazık ki bir insan olarak ben. O’nun sevgisini kazanmış olmanın sevinç ve şeref duygusunu, O’nun öldüğü günlerde daha çok hissediyorum.Sevgili Hocam, Aziz üstadım. Allah’ın bütün rahmeti senin üzerinde olsun. Dileğim budur.
Taha Toros Arşivi; 6 Kasım 1968, Son Haber Gazetesi