Turan Alptekin’in “Tanpınar’ın Yahya Kemal’e bakışı” başlıklı yazısı

Türk Edebiyatı Aylık Fikir ve Kültür Dergisi, Aralık 1984, Sayı: 134. Taha Toros Arşivi.

Tanpınar’ın Yahya Kemal’e Bakışı

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirleri, gerek Kerkük’te geçen çocukluğu, gerek erken ölen anne motiviyle, Ahmet Haşim’in ruh dünyasına daha yakın göründüğü halde, düşünce ve seçişlerinde Ahmet Hamdi Tanpınar daima Yahya Kemal’in öğrencisi kalmağa özen göstermiştir. Yahya Kemal’in sanatına veya kişiliğine herhangi bir sataşma, Tanpınar’ı kırmağa yetebilirdi.

Bu bağlanış, bu derin dostluk, bizce Valery’nin, Baudelaire ve Edgar Allan Poe için söylediği gibi, iki eş zekânın karşılaşması diyebileceğimiz bir mutlu rastlantı olayı olarak değerlendirilmelidir.

Huzur romanında Mümtaz-İhsan bağlantısı da, gerçekte, Tanpınar’ın Yahya Kemal’e bakışının bir roman aynasına yansımasıdır.

Tanpınar’ın, Yahya Kemal için yazmağa başladığı, fakat tamamlayamadığı son kitabı “Yahya Kemal” , şairin sağlığında, onun için yazdığı makalelerden genişletilmiş bir kompozisyon olacaktı. Yahya Kemal’­in ölümü üzerine yazılmış iki makale (“Yahya Kemal İçin” , “Yahya Kemal’in Ardından”) ekleniverse eser tamamlanacakmış gibi görünür.

Bununla birlikte, kitabın, bir doktora çalışması ağırlığı içinde derinleşen, bir de problematik planı vardır. Tanpınar, Hasan Ali Yücel’in o yıllarda yayınlanmış bulunan “Edebiyat Tarihimizden” adlı çalışmasına benzer bir düzenleme ile, üstadının, eseriyle getirdiği cevabı göstermeye, onun kişiliği çevresinde, yaşadığı dönemlerin sanat ve düşünce tablosunu vermeğe çalışıyordu.

Bu kitabın bir üçüncü planı daha vardır ki, bu planda Tanpınar, biyografik ilgilerden kültür etkilerine ve şairin yaşama üslûbuna doğru genişleyen yukardaki tablodan esere geçmeyi, şiirlerindeki tema-motiv bağlantılarını günümüz araştırmalarının (özellikle Gaston Bachelard’ın çalışmalarının) ışığı altında değerlendirerek, Yahya Kemal’in bütün manzumeleri için hareket noktası olabilecek bir “mythe Personnel” araştırması getirmeyi amaçlar görünmektedir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın son derslerindeki ifadeleriyle, Yahya Kemal, Türk insanının Avrupalılaşmış çehresidir. O, Doğu ve Batı ikiliğini sona erdiren adamdır. Mazi anlayışı bile Avrupalıdır. Yahya Kemal’de eskinin inkârı değil, eskinin geniş olarak alınışı vardır. Bu, insanın bütün olmasıdır. Onunla yüz elli yıllık bir çatışma sona ermiş, “Batı” anlayışımız değişmiştir.

Estet Yahya Kemal ise, bir “güzellik âlemi” ne inanır, mutlakçıdır. Tanpınar’a göre “mutlak” fikri (absolue, relativ olmayan), “cemiyet fikri”ne bağlıdır. “Mutlak, cemiyetsiz olmaz.” Bugünle dün arasında en büyük fark “mutlak fikri”nin yıkılmasıdır. Din de “cemiyetin ve milliyetin bir hususiyeti”dir. Yahya Kemal, dine karşı bir “muvazaa” (compensation) içinde bulunmakla birlikte, tasavvufu “mythe personnel”ine almağa çalışır ve tasavvufa bağlı tarafı daima tarihle beraber gider.

“Huzur” romanında, Mümtaz-İhsan diyaloğu ise, Yahya Kemal’in tarih mesajının sosyal ve psikolojik alanlara yansıtılması olarak değerlendirilmelidir. Nitekim, Yahya Kemal, eserin temalar orkestrasında, bazen Mümtaz’ın ve Nuran’ın düşüncelerinde, bazan doğrudan doğruya şiiriyle ve kendisi olarak görünmekte, romanın bütün dokusuna yayılmış bulunan İhsan’ın kişiliği ise, açıkça Yahya Kemal’in portresini vermektedir.

Roman boyunca; imkânlar hâzinesi bir Doğu Anadolu, Tortum’dan başlayarak Akdeniz’e kadar inen bir enerji sistemi, servete gömüllü bir Marmara, ekonomi-politik bilmeden yapılan yenilikler, nesillerin beraberce okuduğu beş kitap bulunmayan bir Türkiye… gibi gözlem ve dikkatleriyle, eğer Tanpınar konuşturmasa hiçbir zaman yeterince tanıma imkânı bulamıyacağımız bir Yahya Kemal’le karşı karşıyayızdır. Böylece, eski şiirimiz, musikîmiz, tarihimiz, mistisizmimiz, insanımız, medeniyetimiz, fikir ve aksiyon, kültür ve ekonomi, ve bütün önemli sorularımız üzerine düşünceleri ile edebiyat dışı bir Yahya Kemal’i de tanıma imkânı buluruz.

Fakat eserin asıl önemli yanı, Yahya Kemal’in, savaşın eşiğinde bir Avrupa’ nın hemen yanında, (1940’lar) küçük ekonomisi içinde, kayb ettiği güzelliklerde arayışları arasında kalmış, tek insana gönderdiği şu mesajda toplanmış görülebilir:

“Hiçbir şeyi kendimize kader yapmağa hakkımız yoktur. Hayat o kadar geniş ve insan o kadar büyük meseleler içinde ki, onu korumak için düşüncelerimizde ve hayatımızda hür olmalıyız… Bir insanda fazla gecikilmez. Birçok şeyler gibi insanlar da kuyuya benzer, içlerinde boğulabiliriz… Hayat fikir ve belki de mücadele istiyor. Hissî duruşlar değil.”

Yaralı Mümtaz, seçkin aydın, ondan aldığı işaretle, sorumluluğunu taşıyacağı fikrin adamı olma gücünü yeniden bulacaktır.

Türk Edebiyatı Aylık Fikir ve Kültür Dergisi, Aralık 1984, Sayı: 134. Taha Toros Arşivi.

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön