Nazım Hikmet’in 1948 yılında Bursa Hapishanesinde Piraye’ye mektupları

Taha Toros Arşivi, Dosya Adı: Nazım Hikmet.

FERHAD İLE ŞİRİN

NÂZIM HİKMETİN BİR YAZISINDAN

… Toprağı, dostlarımı, karımı sevdiğim kadar tiyatroyu severim. Sevgilerimin hiç birinde platonik olmadığım gibi; tiyatro sevgimde de platonik değilim… Tiyatroyu, seyirci, dinleyici, okuyucu gibi değil; yalnız böyle değil, onun içine karışarak, ona birşeyler katarak, onun için yazarak sevmeği anlarım.

Yalnız kendim, yalnız bir kişi için hiç bir iş yapmadım bugünedek… Şiir yazdım: mümkün olduğu kadar çok okuyucu okusun diye; tiyatro yazdım: mümkün olduğu kadar çok seyirci dinlesin diye, seyretsin diye…

… Ben melodramın hiç eskİmiyecek bir tiyatro unsuru olduğuna kaniim.. Nasıl, muayyen bir anlayışla; romantizm her edebiyat mektebinin içinde varsa; melodram da şu veya bu şekilde, tiyatronun: canlı, hareketli, bir şey söylemek istiyen tiyatronun unsurlarından biridir. Realist bir piyes bile melodramatik unsurun inkârını icabettirmez.

Unutulan Adamı Niçin ve Nasıl Yazdım? * Darülbedayi (15 Sonteşrin 1934, no: 52)

FERHAD İLE ŞİRİN ÜZERİNE

Nazım Hikmet’in 1948’de Piraye’ye yazdığı bir mektuptan:

Ferhad ile Şirin diye bir piyes yazmak istiyorum. Ferhad ile Şirin hikâyesini bilirsin, değil mi? Ben onun yarısını esas olarak alıyorum. Mevzu kısaca şu oluyor: Şehrin sultanı Mehmene Banunun kızkardeşi Şirin, köşklerinin nakışlarını yapan nakkaş Ferhada ve Ferhad da ona âşık oluyor. Şirinin dadısı bunu Mehmene Banuya bildiriyor, Mehmene Banu da Ferhada âşıktır, fakat kızkardeşini çok sevdiği için, bu kardeş aşkıyla Ferhada karşı duyduğu aşk arasında bocalıyor, nihayet hıncı Ferhada çevriliyor ve delikanlıyı bir imkânsızlık içinde mahvetmek için şöyle bir teklifte bulunuyor: Şirini sana bir şartla veririm, şehre su akıtırsan. Çünkü şehir susuzluk sıkıntısı çekmektedir ve suyun şehre bir dağdan akıtılması icabetmektedir. Ferhad şartı kabul ediyor ve Şirinin aşkıyla dağı delmeye başlıyor, bir taraftan dağı deliyor, bir taraftan kayaların üstüne Şirinin resimlerini yapıyor, bu iş böyle senelerce sürüyor ve Ferhadın Şirine karşı duyduğu aşk, şehre ve insanlara su vermek, dağ delip suyu akıtmak idealine çevriliyor — bu aralık Mehmene hatun ölmüştür, Şirinle Ferhadın evlenmelerine engel kalmamıştır, fakat Ferhad başladığı büyük işi yanda bırakamayacak kadar bu işe bağlanmıştır, hastadır, yorgundur, fakat dağı delmeye devam etmektedir, ve nihayet suyun şehre aktığı müjdesini aldığı anda büyük emeline kavuşmuştur ve büyük işinin başında Şirinin kolları arasında ölür.

İşte Ferhad ile Şirin hikâyesini böyle bir temaya esas aldım. Mevzu anlatılınca, hele böyle kısaca anlatılınca belki pek anlaşılamıyor, fakat bu mevzuu öyle kuvvetle duyuyorum ki iyi bir şey olacağını sanıyorum. Mesele bir tek insana karşı duyulan aşkla, insanlığa, insanlığın hayrına karşı duyulan aşkın mücâdelesi değil, bir vahdet teşkil etmeleri. Sonra insanla tabiat arasındaki münasebeti de dilediğim gibi verebileceğimi sanıyorum. Şimdi ne desem boş, yazmalı, bakalım nasıl olacak?

Başka bir mektubundan:

Sevgilim, bir tanem,

Ferhadla Şirinin hikâyesi, asıl metinde benim geçen sefer sana yazdığım gibi değildir. Yalnız, Ferhadın nakkaş olması, Şirinin Mehmene Banu adında bir kadın hükümdarın kardeşi oluşu ve bir de Şirine yaptırılan köşke su getirilmesi için Ferhadın dağı delmesi vardır. Sonra maceralar uzar gider. Ben şu yukarda söylediğim şeyleri kitaptan aldım. O kadar. Gelecek mektubumda birinci perdeyi yollayacağım. Çünkü birinci perdeyi bitirdim. Temize çekmesi kaldı. Doludizgin ve zevkle çalışıyorum. Tiyatro tekniğinde, çok eskiden kullanılıp da sonra vazgeçilen bir unsuru geliştirip tatbik ettim, fena da olmadı sanıyorum. Masal unsurunu fona aldım, bu unsurun bilhassa sembolik ifadesinden faydalandım, fakat realist çalıştım. Tuhaf bir tezat oldu, ilk perdeyi bir iki güne kadar gönderirim, cevabını, nasıl bulacağını çıldırasıya bir merakla bekleyeceğim…

Başka bir mektubundan:

Ferhadla Şirinin artık hepsini okumuş olduğuna göre, canın çektiği bir zamanda, yorgunluğunu biraz daha az hissettiğin bir günde bana bu küçük kitapçık hakkında düşündüklerini yazarsan bahtiyar olurum, çünkü onun içine, söyle uzaktan uzağa da olsa, biraz da kendi maceramızı — farkına varmayarak — koymuşum. Bunu, yazı bitip de baştan okuduğum zaman anladım.

Başka bir mektubundan:

Ferhadla Şirini ilkönce başka türlü bitirmek niyetindeydim, üçüncü perdeyi de iki sahne yapmak istiyordum, ikinci sahnede, yani üçüncü perdenin ikinci sahnesinde, suyun çeşmelerden akışını ve Ferhadın Şirinin kucağında ölüşünü yazacaktım. Fakat sonra düşündüm, hem esas fikir itibariyle piyes üçüncü perde birinci sahnede bitiyor, hem de Ferhadla Şirinde seninle bana benzeyen bir taraf var ki, âdeta kendimi sana kavuştuğum anda senin kucağında öldürmüş gibi olacaktım, buna gücüm yetmedi. Bana mektup yazdığın zaman Ferhadla Şirinden biraz daha tafsilâtla bahsedersen, meselâ en çok hangi taraflarını beğendiğini, nerelerine takıldığını yazarsan çok sevineceğim.

(…)

Biz yine Ferhadla Şirinden bahsedelim. Dedim ya esas fikir itibariyle orada bitmesi lâzım, hem zaten henüz çeşmelerden su akmadı ve insanlar ümitle, hayranlıkla Ferhadın gürzünün sesini dinlemekle meşguller.

(…)

Tuhaf değil mi ben bu Ferhadla Şirini âdeta korka korka yazdım, yazarken de beğenmedim, ancak bittikten ve baştan aşağı okuduktan ve senden her perde için gelen teşvik ve beğenme seslerinden sonra iyi bir şey yaptığımı anladım. Hakikaten fena olmadı galiba? Bak hâlâ içimde bir galiba var! Çünkü ne kadar duydum bu mevzuu, bilemezsin. Hani Ferhad bir yerde Şirine: Biz ancak hasretimizin binde birini koyabiliriz lâleye, diyor ya. işte öyle olacak, ben de ancak bu piyese kendi içimdekinin binde birini koyabileceğim diye üzüldüm. Yine hepsini koyamadım, fakat anlıyorum ki hiç olmazsa yüzde birini koymuşum.

Taha Toros Arşivi, Dosya Adı: Nazım Hikmet.

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön