2 Ocak 1937: “Mecma-ı zürefa olan eski kahveler kayboldu”

Akşam Gazetesi, 2 Ocak 1937

Mecma-ı zürefa olan eski kahveler kayboldu

 

Dünyanın her tarafında kahve arkadaşlıkların, muhabbetlerin, fikir ve his beraberliklerinin, seviyelerin buluştukları yerdir; ve kuruldukları yerin hayatına göre muayyen bir insan topluluğunun merkezidir. Hiçbir tanınmış adam yoktur ki hayatının muayyen devresinde her hangi bir kahveye devam etmemiş olsun!

Genç Bonapart müstakbel Napolyonun harita üzerinde ordular idare etmek sabırsızlığını Pariste Fransız tiyatrosu meydanındaki Régence kahvesinde satranç oynıyarak girerdi.

Fakat bugünkü hayat şeraiti, eski cemiyetlerin hareketsiz iş hayatına göre kurulmuş, en sağlam müesseseleri olan kahvenin mahiyetini değiştirdi, çünkü bugün hayat artık bir ekmek mücadelesi haline gelmiştir.

Bundan elli, altmış sene evvel İstanbul, manzarasının ve havasını dillere destan olan güzelliğinden başka kahvehanelerinin hususiyetile de meşhurdu. Şehrin muhtelif semtlerinde civarın hususiyetine göre teessüs etmiş öyle kahveler vardı ki bütün hayat bu kahvelerin içinde geçmekten ibaretti.

Üsküdar sırtlarında bol gölgeli bir çınar ağacı altında arkasız sandalyelere oturup kulpsuz fincanlarla kahve içmek, Şehzadebaşının gürültülü ve hareketli kahvelerinde demlenmiş çay içerek meddah dinlemek, Süleymaniyenin hasırlı kahvelerinde uzanıp yorgunluk çıkartmak huzur düşkünü eski İstanbullunun en vazgeçilmez zevklerinden biri idi.

Bu devrede kahveler bir “Mecmuai Zürefa” nüktedanların toplandığı bir köşe addedilirdi.

Meşhur şair Baki efendi sıcak yaz günlerinde Beyazıddaki bol ağaçlı serin kahvesini yudum yudum içerken yamaşıkların önündeki peykeye heybetle bağdaş kurar, eşsiz şiirlerini burada, kahvesinin yudum yudum içerken yazardı. Şehzadebaşındaki Mersinin çayhanesi zevki selim sahibi İstanbullularla dolup dolup boşalırdı.

Fransız muharriri Piyer Lotiyi İstanbula hayran bırakan yer Eyübün Halice bakan bir tepesindeki küçük kahvedir.

Kahve bir zamanlar İstanbul hayatında o kadar kökleşmiş bir müessese idi ki Fatih, Şehzadebaşı, Süleymaniye, Bayazıd, Sultanahmed, Üsküdar, Eyüp ve mesire yerlerinin bundan elli sene evvelki kahvehaneleri etrafında yapılacak geniş bir tetkikle İstanbulun o devre aid bir tarihini ve hattâ fikir hayatını yazmak mümkündür.

Fakat artık o kahvelerin yerlerinde yeller esiyor. Çünkü dünyanın her tarafında olduğu gibi İstanbulda da yaşama şartları değişti. Bir şairin dediği gibi artık “Cihan yekpare, nurani” değildir. İktisadi buhran şehirlerin eğlence ve istirahate müteallik bütün müesseselerini altüst etti.

Bugün İstanbulda belki sayı itibarile eskisinden fazla kahve vardır. Fakat artık bunlar bir “Mecmua-ı Zürefa” değildir. Şimdi İstanbul kahveleri işsiz adamın, mütekaid ihtiyarın vakit geçirdiği avunma mahallidir. Ve hepsi de biribirlerine benziyor.

İstanbulun muhtelif semtleri arasında mevcud farklar bir kahveden içeri adımınızı attığıniz andan itibaren sigara dumanları ve tavla gürültüleri arasında kayboluyor. Hele pazar günleri bir kahvede oturacak bir yer bulmak çok müşküldür. Kahveler biribirile alâkasız bir insan yığınile dolu.

Şair Baki efendinin bağdaş kurup şiir okuduğu Beyazıd kahvesinde şimdi genç üniversiteliler tavla oynıyorlar.

Kışı Anadoluda geçiren muallim yaz tatilinde İstanbula geldiği zaman bu kahvenin ağaçları altında dinleniyor.

Şehzadebaşındaki Mersin çayhanesi sahibi bir kaç sene evvel öldü. Bu kahvenin bugünkü müşterileri artik akik renkli çay içip, ahbaplarile muhabbet etmek için değil, kirli kâğıdlarla iskambil oynamak için geliyorlar.

Şehzadebaşının kısacık caddesinde belki on tane büyük kahve vardır ki her gün mütekaidler ve işsizlerle hınca hınç doludur

Eski Babıâli caddesinin meşhur kahvelerinin bugünkü müşterilerini edebiyat meraklısı bir kaç gençle adliyede iş takip eden eshabı mesalih teşkil ediyor.

Üsküdar semtinin meşhur kahveleri pazar gününü masrafsız geçirmek istiyen halkla doludur,

Eyüpde Piyer Lotiyi İstanbula hayran eden kahve çoktan kapandı. Buranın yerine iskele civarındaki kahveler müdhiş iş yapıyor.

Fakat kahvelerde eskiden kalma tiplere gene rastlanıyor. Aşağı yukarı her kahvenin muntazam bir memur gibi sabahın yedisinde gelip akşamın sekizinde çıkan devamlı müşterileri var. Fakat iki gün kahveye uğramasa hasta olan eski kahve meraklılarının adedi gün geçtikçe azalıyor.

Şimdi Beyoğlu tarafında, büyük cadde üstündeki pasta ve çalgılı kahveler gençler arasında moda olmıya başlamıştır. Delikanlılar beyaz gömlekli, saçırı boyalı kadın garsonların elinden kahve içiyorlar..

Ş. H. R.

Akşam Gazetesi, 2 Ocak 1937

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön